AYRICALIKLARIMIZ
İnsanlar
biribirlerine ne kadar çok benziyorlar
Boyları, tipleri, ayakları, kolları ;
Kuşların benzerlikleri gibi
Bizim benzerliklerimiz de aynı.
Sanki hepimizi
Tek tek bir kalıptan çıkarmışlar
Sonra annelerimiz tanısın diye
Herbirimizi değişik kabuklara sarmışlar
Bazı mimikler, bazen gözlerin rengi farklı
Sarı, beyaz, kara da olsak doğarken anamızdan
Benzerliklerimiz yine de çok daha fazla
Ayrıcalıklarımızdan.
Ufacık
bir eksiği olana " sakat " diyoruz.
Ya da " çok güzel " biraz fazlası olana
Oysa sakatların da, çok güzellerin de
Pek bir farkı yok diğerlerinden.
Dış görünüşte hiç bir ayrıcalık
olmadığı zaman
Bu defa da başka başka ayrıcalıklar
çıkarıyoruz kafamızdan.
Zeki, aptal, kötü, iyi, fakir, zengin, kara,
üzgün v.s. diyoruz
Derken bir gün
Tutup koca dünyayı da,
Karaları, denizleri, havaları da gönlümüzce
parselliyoruz.
Millet adına, devlet adına
Kimine arslan payı düşüyor kimine karga payı.
Okyanuslarda balıklar sayıca insanlardan daha
çok
Fakat bizdeki kadar " lakap " onlarda yok
İlk önce kim nasıl demişse demiş
Onlara kısaca " balıklar " bize de
kısaca " insanlar " denmiş.
Ne budalmayım
ben, şu kafamı yorduğum konulara bak
Düşününce böyle sanki değişen bir şey
olacak
Biliyorum ki, kaldığım sürece bu hücrede,
yarın gibi
Öbür günlerim de dünden farklı olmayacak.
Hücremin o daracacık
penceresinde
Gündüzleri hep güvercinler olur, ötüşürler
Yaralarım biraz da onların cıvıltılarıyla
deşinir.
Bir garip bakışları var ki, pek anlamlı
dillerini de anlamıyorum
Belki de ağlamam gerekirken onlara safça gülüyorum.
Bazen de gözlerimin kanatlarına kenetlendiği
oluyor ısrarla
Sanki sıyırıpta vücudumu dar parmaklıkların
arasından
Alıp beni uzaklaştırmak
istiyorlar buralardan...
Bu hapishanenin hemen
arkasında Floriyani sokağı vardır
Orada çok güzel günlerim geçti
Kafe Mercür'ün olduğu
Arkadaşım Mandl'ın oturduğu sokak.
O yılan kadınla pek çok kereler orada buluşmuştuk.
Yazık diyorum bugün zamanıma beraber geçirdiğimiz
Yüzeyde değil pek derindeydi onunla ayrıcalıklarımız.
O, belki de insan kabuğuna sarılmıştı
annesi tanısın diye
Ama içinde bir yılanın ruhunu taşıyordu
O
Ve de bir yılanın zehirini dilinde...
Dolgun dudaklari vardı, düz uzun saçları, hem
de sapsarı
Tam sevdiğim gibiydi, bakışları masumcaydı
öyle
Görünüşte hiç bir ayrıcalığı
yoktu onun, kıyaslayınca diğerleriyle.
Gelirse bir
mesaj kulağıma yakında ölmüş birinden
Yahut verimsiz yaşayan başka birilerinden
Ve denirse :" Bu günki yediğin nimette
hakkı vardı
Yarın öleceklerin yerine doğacak yeni birilerinin. "
"Pardon" diyebilirim ancak iki damla yaş gözümde
"Bakın" derim onlara, "benim bugün yakacak ışığım
da yok ,
Bakacak pencerem de
Ve rahat birakılsam yakınmayacağım
yine de..."
Çirkef bazı
dakikalar uğruna,
izliyorduk her yerde kararsızca biribirimizi,
Oturup konuşmasak da hiç sevişmek için burun
buruna
Birleştiriyordu yine de gizli bir güç ateşli
vücutlarımızı.
"Acaba benden başka da var mı?"
Diyorum kendi kendime, böyle aldatılmış
olan
Izdıraplarıyla başkalarının saadetini
arttıran ?
Sevgimi artık düşlerime ayırdım şimdiden
sonra,
Yaşama karşı
sertleştim ben
Zararı yok diyorum yine de, alsınlar her şeyimi
Onlara ne gerekliyse benden.
Meçhule,
bilinmeyene şimdi artık nasıl meydan okurum
!
Nasıl korkmam sokaklardaki binlerce insandan ?
Belli etmiyorsa da ayrıcalıklarımız
kim olduğumuzu
Gösteriyor yine de hangi
kıtada doğduğumuzu.
Nasıl bilebilirim, başka
birilerinin daha olmadığını
Yapmak için onun yaptığı gibi,
Hatta onun bile yapamadığını...
Bunun için
" hayır " diyorum işte
Çıkıp "hür" dolaşmaya dışarda
Sakınıyorum sokaklarından bu güzel şehrin,
Okul koridorlarından
Tramvay duraklarından sakınıyorum;
Sanki bir çoğunun sabah çıkınca evlerinden
Beni aramak ilk görevleri
Dövdürmek için beni bir yerde polislere
yeniden.
Herkesin birirbirine az çok benzediği bu şehirde
Dedim ya, pek tekin değil şimdi çıkıp
dolaşmam
En iyisi uslu puslu oturup hücremde kalmam.
Varsın eğlensin başkaları, çalışsınlar,
çoğalsınlar
Kum gibi, yapraklar gibi, kar gibi
Ben beklerim hücremde yosun tutmuş kaya misali
Diker gözlerimi gökyüzüne öylece
otururum
Kendimi yazıp çizmekle avuturum.
Sonbaharda yapraklar
dökülür
Bir rüzgar hepsini süpürür götürür ;
Kumları kamyonlarla taşırlar
Ve kötü bir duvarda harç olurlar ;
Kar yağar yağar, yağsın yağabildiği
kadar
Bir gün ışıl ışıl doğuverecek
Onların hakkından
güneş gelecek .
Bense, yapayanlız
otların arasında yosun tutmuş kaya !
Unutmaya çalışarak bir an kendi yosun tutmuş
yanlarımı
Dalıyorum iç alemime kutlamak için kader yoldaşlarımı
Önce teşekkür etmekle başlıyorum kendi
kendime,
Sonra teşekkür ediyorum tek tek bana ait olan her
şeyime,
Kafama, ellerime, ayaklarıma, gözlerime, gözbebeklerime...
Ve beni hiç bir zaman terketmeyen hayâllerime...
Viyana polis hapishanesi,
1982