Şiirler


AYRICALIKLARIMIZ

İnsanlar biribirlerine ne kadar çok benziyorlar
Boyları, tipleri, ayakları, kolları ;
Kuşların benzerlikleri gibi
Bizim benzerliklerimiz de aynı.
Sanki hepimizi
Tek tek bir kalıptan çıkarmışlar
Sonra annelerimiz tanısın diye
Herbirimizi değişik kabuklara sarmışlar
Bazı mimikler, bazen gözlerin rengi farklı
Sarı, beyaz, kara da olsak doğarken anamızdan
Benzerliklerimiz yine de çok daha fazla
Ayrıcalıklarımızdan.

Ufacık bir eksiği olana " sakat " diyoruz.
Ya da " çok güzel " biraz fazlası olana
Oysa sakatların da, çok güzellerin de
Pek bir farkı yok diğerlerinden.
Dış görünüşte hiç bir ayrıcalık olmadığı zaman
Bu defa da başka başka ayrıcalıklar çıkarıyoruz kafamızdan.
Zeki, aptal, kötü, iyi, fakir, zengin, kara, üzgün v.s. diyoruz
Derken bir gün
Tutup koca dünyayı da,
Karaları, denizleri, havaları da gönlümüzce parselliyoruz.
Millet adına, devlet adına
Kimine arslan payı düşüyor kimine karga payı.
Okyanuslarda balıklar sayıca insanlardan daha çok
Fakat bizdeki kadar " lakap " onlarda yok
İlk önce kim nasıl demişse demiş
Onlara kısaca " balıklar " bize de kısaca " insanlar " denmiş.

Ne budalmayım ben, şu kafamı yorduğum konulara bak
Düşününce böyle sanki değişen bir şey olacak
Biliyorum ki, kaldığım sürece bu hücrede, yarın gibi
Öbür günlerim de dünden farklı olmayacak.

Hücremin o daracacık penceresinde
Gündüzleri hep güvercinler olur, ötüşürler
Yaralarım biraz da onların cıvıltılarıyla deşinir.
Bir garip bakışları var ki, pek anlamlı
                        dillerini de anlamıyorum
Belki de ağlamam gerekirken onlara safça gülüyorum.
Bazen de gözlerimin kanatlarına kenetlendiği oluyor ısrarla
Sanki sıyırıpta vücudumu dar parmaklıkların arasından

Alıp beni uzaklaştırmak istiyorlar buralardan...

Bu hapishanenin hemen arkasında Floriyani sokağı vardır
Orada çok güzel günlerim geçti
Kafe Mercür'ün olduğu
Arkadaşım Mandl'ın oturduğu sokak.
O yılan kadınla pek çok kereler orada buluşmuştuk.
Yazık diyorum bugün zamanıma beraber geçirdiğimiz
Yüzeyde değil pek derindeydi onunla ayrıcalıklarımız.
O, belki de insan kabuğuna sarılmıştı annesi tanısın diye
Ama içinde bir yılanın ruhunu taşıyordu O
Ve de bir yılanın zehirini dilinde...
Dolgun dudaklari vardı, düz uzun saçları, hem de sapsarı
Tam sevdiğim gibiydi, bakışları masumcaydı öyle
Görünüşte hiç bir ayrıcalığı yoktu onun, kıyaslayınca diğerleriyle.

Gelirse bir mesaj kulağıma yakında ölmüş birinden
Yahut verimsiz yaşayan başka birilerinden
Ve denirse :" Bu günki yediğin nimette hakkı vardı
Yarın öleceklerin yerine doğacak yeni birilerinin. "
"Pardon" diyebilirim ancak iki damla yaş gözümde
"Bakın" derim onlara, "benim bugün yakacak ışığım da yok ,
Bakacak pencerem de
Ve rahat birakılsam yakınmayacağım yine de..."

Çirkef bazı dakikalar uğruna,
izliyorduk her yerde kararsızca biribirimizi,
Oturup konuşmasak da hiç sevişmek için burun buruna
Birleştiriyordu yine de gizli bir güç ateşli vücutlarımızı.
"Acaba benden başka da var mı?"
Diyorum kendi kendime, böyle aldatılmış olan
Izdıraplarıyla başkalarının saadetini arttıran ?
Sevgimi artık düşlerime ayırdım şimdiden sonra,

Yaşama karşı sertleştim ben
Zararı yok diyorum yine de, alsınlar her şeyimi
Onlara ne gerekliyse benden.

Meçhule, bilinmeyene şimdi artık nasıl meydan okurum !
Nasıl korkmam sokaklardaki binlerce insandan ?

Belli etmiyorsa da ayrıcalıklarımız kim olduğumuzu
Gösteriyor yine de hangi kıtada doğduğumuzu.
Nasıl bilebilirim, başka birilerinin daha olmadığını
Yapmak için onun yaptığı gibi,  
                        Hatta onun bile yapamadığını...

Bunun için " hayır " diyorum işte
Çıkıp "hür" dolaşmaya dışarda
Sakınıyorum sokaklarından bu güzel şehrin,
Okul koridorlarından
Tramvay duraklarından sakınıyorum;
Sanki bir çoğunun sabah çıkınca evlerinden
Beni aramak ilk görevleri
Dövdürmek için beni bir yerde polislere yeniden.

Herkesin birirbirine az çok benzediği bu şehirde
Dedim ya, pek tekin değil şimdi çıkıp dolaşmam
En iyisi uslu puslu oturup hücremde kalmam.
Varsın eğlensin başkaları, çalışsınlar, çoğalsınlar
Kum gibi, yapraklar gibi, kar gibi
Ben beklerim hücremde yosun tutmuş kaya misali
Diker gözlerimi gökyüzüne öylece otururum
Kendimi yazıp çizmekle avuturum.

Sonbaharda yapraklar dökülür
Bir rüzgar hepsini süpürür götürür ;
Kumları kamyonlarla taşırlar
Ve kötü bir duvarda harç olurlar ;
Kar yağar yağar, yağsın yağabildiği kadar
Bir gün ışıl ışıl doğuverecek

Onların hakkından güneş gelecek .

Bense, yapayanlız otların arasında yosun tutmuş kaya !
Unutmaya çalışarak bir an kendi yosun tutmuş yanlarımı
Dalıyorum iç alemime kutlamak için kader yoldaşlarımı
Önce teşekkür etmekle başlıyorum kendi kendime,
Sonra teşekkür ediyorum tek tek bana ait olan her şeyime,
Kafama, ellerime, ayaklarıma, gözlerime, gözbebeklerime...
Ve beni hiç bir zaman terketmeyen hayâllerime...

 

                   Viyana polis hapishanesi, 1982