Bu
gün Atölyeye model gelmedi
Bu
gün Atölyeye model gelmedi, ben de Akademi kutuphanesine
gittim. Kütüphaneye bakan kızlar daha ben içeri
girmez gülüşmeye başladılar. Ne isteyeceğimi
çok iyi biliyorlardı çünkü. Biri bu gün
kitap vermiyoruz diyerek istediğim istediğim
anatomi kitabını vermemek istedi. İçerde
çalışan yirmiden fazla öğrenciyi kastederek
ya bunlara niçin vermişsiniz diye
sordum. O zaman şu karşılığı
verdi : Onlar asıl öğrenci.
Bu cevabı aldıktan sonra bir şey söyleyemedim.
Atölyede
halime acıyan bir arkadaş bir kaç gün önce
Dünya sanat tarihini kendi adına alıp
iki gun incelemem için bana vereceğini söylemişti.
Fakat -herhalde vazgeçmiş olacak- getirmedi.
Beyazıttaki
kütüphanelere gittim. Birinde anatomiye dair kitap bulunamadı
Beyazıt kütüphanesinde kekeme bir yetkili beni
parmaklarının ucuyla ite ite dışarı
çıkardı ve Burası sadece araştırmacılara
serbesttir, sen tıp kütüphanesine git dedi.
Tip kütüphanesine gittim oradan da öğrenci olduğuma
dair şebeke istediler. Bende de o olmayınca
hiç bir yerden faydalanamadım. Hava çok soğuktu.
Sıcak bir kıraathane bulmak için ağlaya
ağlaya sokaklara düştüm.
Bir
köşede halkın Hint Fakiri dediği
Çavuş adinda , kafasına naylon torba bağlamış,
asker ceketi giymiş, sakalları uzun, bıyıkları
sarkık bir adam, yaktığı kağıtların
önüne bağdaş kurmuş oturmuştu. Hem
alık alık etrafına bakınıyor,
hem de ellerini ateşe doğru uzatarak ısınmaya
çalışıyordu. Uzaktan onu dakikalarca
seyrettim. Sonra dosyamdan bir karton çıkararak
oracıkta bir resmini çizmeye başladı.
Bereket versin ki sokaklarda ve kıraathanelerde
araştırma belgesi falan istemiyorlar. Yoksa
benim halim ne olurdu ?..
Bir
sabah gazetesinde şu haberi okudum : Doğu
Anadoluda fazla kar yüzünden tren seferleri yapılamıyor.
Donarak yahut çığ altinda kalarak ölenlerin
sayısı günden güne artmakta
Halbuki
Istanbul pek o kadar soğuk degil. Bir bankanın
önünden geçerken, afiş haline getirerek cama astıkları
bir amblem dikkatimi çekti. Bu amblemi her gün her yerde
gördüğüm halde, sanki ilk defa gördüğüm bir
şeymis gibi yanına iyice yaklaştım
ve dikkatle uzun uzun baktım. Gagasını
havaya dikmiş sıhhatli bir leylek ; altında
da şu satırlar yazılı : Size
de bir yuva Ohh ! Tanrım, ne güzel !..
Bir
iki sokak daha dolaştım. Aklımda, çalışmayı
tasarladığım anatomiden hiç bir iz kalmadı.
Sıcak bir yuvanın özlemi aldı onun yerini.
Biraz daha ilerde şiir kitaplarını satan
genç bir şaire rastladım. Göğsüne kadar
uzamış sakalları vardı. Etrafında
merakla toplanan halka şöyle sesleniyordu :
Sattığım
şiirler rakı parama yetmiyor
Bir
köfteci dostum olmasına rağmen karnımı
doyuramıyorum.
Sakalı
benimkinden daha uzun bir şair
Bir gün bana
şöyle demişti :
"Sürününce
şair olur, şair olunca sürünürsün ;
İyi
düşün ! demişti.
O gün
bu gündür işte, hep düşünüyorum...
Ve
yillar sonra
Yani şimdi,
arkadaşlar, kararımı açıklamak üzere
Huzurlarınıza
gelmiş bulunuyorum:
(Kimse onu
dinlemiyordu bile)
Şair
olmak için ille de sürünmek gerekiyorsa, olsun!
Fakat
şair olduktan sonra
Öyle
bir şiirler yazacağım ki,
Artık
şiirleri satılmadı diye şairler
ağlamasın.
Sıcak yuva özlemi de anatomi
tasarısı gibi kafamdan gizlice çekilip yok
oldu. Önümde alış verişten dönen çarşaflı
kadınlar yürüyor. Peşlerine takılıp
aynı istikamete doğru bilinçsizce yürümeye
koyuldum. Bir kaç sokak yürüyünce uzaktan uçuk renkli
deniz görünmeye başladı.
On
dakika geçti. Şu an soğuk bir kanapede oturmuş
dalgın dalgın denizi seyrediyorum. Kafamda
şu düşünce var : Anadolu expresi
kara saplanmış. Altı yuzden fazla yolcusu
donma tehlikesiyle karşı karşıya
. Yardım ulaştırmak zor. Yürüyerek kurtulmak
mümkün değil. Uzak tepelerde kurtlar uluyor ve
fırtına hiç dinmeden devam etmekte
Fevkalade
bir felaket bu ! Benim için bulunmaz fırsat !
Orada olursam hem onlara hem kendime faydam olur. Sadece
bunun için bıle olsa mutlaka gitmeliyim buradan.
Her kes açlık ve soğuk korkusuyla sabaha kadar
biribirine sokularak titreşirken, ben tam
tersine en ender heyecanlarımla sabaha kadar vagondan
vagona geçip, hem acılarını yaşayacak
hem onların resimlerini çizeceğim.
Buralarda
havalar güzel geçiyor. Abimlerde kaldığım
için fazla bir güçlükle karşılaşmıyorum.
Geçi yengem, abim ve ben tek odası olan harap bir
gecekonduyu, aramıza yastıklar ve eşyalar
dizerek ikiye ayırmakta biraz güçlükle karşılaşıyoruz
ama buna artık hepimiz alıştık.
Eski
acılarımı hemen hemen unutur gibi oldum
son günlerde. Güzel Sanatlar Academisini kazanamamış
olmak beni perişan etti. Ama hayır !
Artık kendime dönmeliyim. Ilk kararıma sadık
kalmalıyım hep. Ben tabiat çocuğuyum
Professör Neşat Bey bile benim bu yönümün, resim
kabiliyetim yanında pek zayıf kaldığını
söylüyor. Halt etmiş! Doğru değil bu.
Ben doğanın öz çocuğuyum. Onlar gibi
danteller içinde değil ben bir tarla kenarında
doğdum. Onun için bu makinalar diyarı büyük
şehirden bir an önce gitmek, uzakta, doğduğum
yerlerde, kışın acı soğuğunu
ve izdırapların her türlüsünü çok iyi tanıyan
kimselerin arasına karışarak acılarımı
onlarla birlikte yaşamak istiyorum. Annemin fakir
sofrasını yengemin biribirinden güzel yemeklerine
her zaman tercih ettim ben. Onlarlayken çoğu kez
kuru ekmeğimizi sarmısak suyuna batırarak
karnımızı doyururduk. Ama bu, mutluluğumu
bu gün ki kadar gölgelememişti hiç. Onlarla gülmek,
onlarla ağlamak ve bu -bir bakıma doğal
sayılabilecek- içten dayanışma tükenişi
içinde, iskele başlarında mahzun mahzun, yahut
karanlık sokak aralarında yürüyerek düşüncelere
dalmak ne güzeldi. Ah !.. Bir param olsa !..
Şöyle yüz elli liracık
Beni Tatvana kadar
atsın yeter. Dönüşte para bulamasam da zararı
yok ; zira bu kötülükler şehrine doğrusu
dönmek istemiyorum hiç.
Evden
Murat abimin imzasıyla bir mektup aldım bugün.
Annem Babam beni görmek istiyorlarmış. Mektubun
başında Şimdi okullar tatilde,
buraya gel sonra tekrar dönersin diye yazmışlar.
Zavalli Annem Babam, beni Akademide öğrenci zannediyorlar.
Okuyup memur filan olacağım zannediyorlar.
Halbuki misafirim. Yani öğrenci olarak bir hiçim
Academide. Bunun için olacak, okulda her kesten üvey
evlat muamelesi görüyorum. Oğlumuz okuyor
diye benimle öğünmeleri boşuna, işte
okumuyorum! Çok çalışıyorum, ama ilerde
bir maaş kazanmak için değil bu. Belki de
deli olmak için
Öyle ya
Bunun ruhumda her gün ayrı
ayrı belirtilerini farkediyorum. Academiye gelmek
için beş-altı saat yürümediğim gün yok.
Beni kütüphanede yeya atölyelerde her gün anatomi çalışırken
gören arkadaşlarım, sonunda aklımı
kaçırabileceğimi söylüyorlar. Gerçekten öyle
olsa da, ben yine çalışmayı tercih ederim.
O sakallı şairin dediği gibi :
"
ille
de sürünmek gerekiyorsa, olsun!
Ama ressam
olduktan sonra öyle bir resimler yapacağım
ki,
Artık,
resimleri satılmadı diye ressamlar ağlamasın.
Murat abim mektubunda son cümle
olarak şunu yazmiş : Baba evimizi
sattı, yiyecek hiç bir şeyimiz kalmamıştı.
Sakın sizden başka kimse bilmesin .
Galiba
artık Tatvan'da da sığınacak yerim
kalmadı
|