Şiirler

KÜÇÜK MAHKEME

-I-

Bu gün beni bir yerde mahkemeye çıkardılar
Küçücük bir mahkemeydi
Kendimi bir lise müdürünün huzurunda sandım.
Hakim sevimli cana yakın biriydi
Ve sanki neden burada olduğumu anlamamış gibiydi ;
Konuştuk, monuştuk, durup dururken adam
Mahkemeyi bir hafta sonraya erteleyiverdi.
İlk defa ava çıkan yavru fareler gibi, ben de
İlk defa ciddi bir mahkemeye çıkıyordum.
Korktuğum kadar heyecanlı olmamam tuhafıma gitti
Yoksa o güzel adama mı güveniyordum ?
Şimdi, onca saat sonra, oturmuş düşünüyorum,
Doğrusu kendimi yavru farelerden pek de akıllı bulmuyorum.
Nasıl ki, onlar daha pençelerini tanımadan
Güzel gözleri ve tüyleri için
Kedileri sevimli buluyorlarsa
Ben de onlar gibi
Yanlarında güzel sekreterleri var diye
Hakimleri ve savcıları sevimli buluyordum.

Dışarı çıktık
Pırıl pırıl güneşte dolaşan insanlar bana pek garip geldi
Sokaklar hiç de tıklım tıklım dolu değildi
Alserstrasse’den arabayla geçtik
Kimisi dükkanının önünü süpürüyor
Kimisi elleri cebinde aptal aptal yürüyordu.
Nasıl şeydi bu ?
Kimse hür olduğunun farkında bile değildi !
Durakta bir kaç güzel turist kız gördüm
Hemen inmek istedim 
Bir polis beni kolumdan tuttu ve yerime oturttu
Kendimi bir an belediye otobüsünde hissettim.

Yok ! Yok ! Bizim orası daha güzel
Hapishanedeki yerimden söz ediyorum ;
E 300 nomaralı odada bir zenciyle duruyorum.
O, üç sene daha yatacak
Benimki daha belli değil.
Bir tek nomaramı biliyorum :21aVr1304/82
Sanki bir ordinatör nomarası
Bu uzun nomarayı bana yeni ismim olarak ezberlettiler.
Duvarlarımız pırıl pırıl, rahatımız yerinde
Tuvaletimiz, suyumuz, 5-6 metre kare yerimiz
-nede olsa Avrupadayız-
Ve düşünmek için bol bol zamanımız var.
Daha ne olmalı ki ?
Her gün yarım saat temiz havada geziniyoruz
Ve her gün yüzlerce tutuklu, koridorlarda
Biribirimize gülüyor selamlaşıyoruz.
Yoklukta bir sigara izmaritinin verdiği mutluluk
Hiç bir şeyle değiştirilmez .
Artık iyi tanıyorum bu tür yoksulluklarını yaşamın,
Mutluluk ve özgürlük için de bu aynı şey demek
Yani onları kaybetmeden sevmek gerek.

Ben özgürlüğü işlemeyi de
Özgür olmak kadar güzel buluyorum
Bu tam doğru değilse de
Bazen yaşam tasvirlerinin
Yaşamdan daha güzel oldukları doğru.
Ben gerçi bunun için resim yapmıyorum
Çünkü ben yaşamayı da resim yapmak kadar seviyorum.
Buraya kapatılışıma gelince,
Yüz yıl bırakmasalar çıkacak gücüm yok
Bunun zaten zararı da yok
Ruhum ve hayâllerim; onlar özgür,
Nefes almamı da engellemiyorlar...eh
Ben hayâl kuramadığım gün nefes de alamam
Ve işte asıl o gün ölürüm !

Zincirlerle de bağlanmış olsak
Vücudumuz, çeke çeke her acıya alışır
Asıl düşüncelerimiz hürse eğer
Onlar gider ve istediğimiz yere ulaşır.
Okumuştum bir yerlerden :
“ Bütün her şeyi alınabilirmiş bir insanın elinden
Fakat hayâlleri ve ölümü alınamaz kimseden. ”
Ölüm ! Bu, insanların,
Belli bir yerden sonra daha ileriye gidemedikleri
Ve artık geriye de dönemedikleri zamanki
Son kurtuluşlarıdır.

-II-

Küçük hahkemem bu gün yine vardı
Ögleden sonra beni hücremden aldılar
-bir genç polis gelip götürdü-
Alserstrasse’den ikinci kez geçtim
Bir başka hapishanede yine beni bir hücre bekliyordu.
Hücrelere artık tanıdık oldum
Onlar da galiba beni tanımaya başladılar
Bir hücreden bir hücreye
Kafamın içindekilerini taşımaktan yoruldum.
Mahkemem bir hafta önce ertelenmişti,
Sabrina’nın ve diğer şahitlerin gelmeleri istenmişti.
Olay aslında küçük bir olay
Aylarca önce olmuş bitmisti.
Prater yakınındaki büyük bir meydanda, bir gün
Sabrina büyük bir hevesle arabamı sürmek istemişti
Aptalca “ olur ” dediğim o günde
Önce boş ve büyük bir alan aradık,
En az iki top sahası büyüklüğünde olmalıydı
O yerde arabamızla bizden başka kimse olmamalıydı.
Pek kolay olmadı öyle bir yer bulmak
Riskli bir oyundu ehliyetsiz araba kullanmak.
Sürdü...sürdü...zevkten havalara uçuyordu
Ve bana rüyâmsı tatlı bir mutluluk içinde şöyle diyordu :
" Nezir, sen bana çok güveniyorsun,
Güvendiğin kadar da acaba seviyormusun ?
Benim sana sevgim sonsuz Nezir, inan
Yıldızlar dünyasının sınırsızlığı kadar.
Kendimi alıp tartıyorum tarafsızca
Vücudum, inançlarım, kalbim
Sen bunların hepsine birden sahipsin.
Sevinç, güven, şefkât, arkadaşlık
Ve yuva sıcaklığı ;
Sen bana bir tek bunları vermekle kalmadın
Bana her istediğimi
Daha ben istemeden vermeği de bildin.
Senin sevgin, aşkın, sıcaklığın
Öylesine zarif ve mütevazi ki,
Ben sana kendi varlığımla kaba düşüyorum ;
Sen buna “ hayır ! ” desen de ben “ evet ! ”
Bin kere “ Evet ! ” diyorum, beni bağışla.
Beni her şeye yeni baştan alıştır ,
Her ne öğreneceksem senden öğrenmeliyim
İster cenneti, ister cehennemi göster razıyım.
Düşünüyorum da, on dukuz yaşımdayım şimdi
Annem, Babam, arkadaşlarım
Bende hep eksik bir şey gördüler
Öyle bir şey ki
Kimsenin bir gün beni seveceğine inanamazdım.
Düşünüyorum, gerçekten de beni seviyormusun ?
Söyle bana, yüz kere bin kere
Bunu bilmeye gida gibi ihtiyacım var benim.
Senin sevgin beni yeniden diriltecek
Senin sevgin bana umut verecek .
Her gün söyle,
Gerçeği getir taa elime değdir
İster sert, ister yumuşak, ister keskin, ister acı olsun
Kabul !
Sen benden artık bıktığın gün
-bu benden gıdamı, yani sevgini esirgediğin zaman olacak-
Bilmek istermisin, ben o gün ne olacağım ?
Hayır Nezir ! Hayır !
Sen ki benim her istediğimi
Daha ben istemeden bilensin ;
Bu zor günleri bana gösterme !
Benim idealim, hedefim belli
Sen bana bir yörünge çizdin ;
Kaybolmuş küçuk bir göktaşından daha küçük olan ben
Şimdi bir büyük gezegenin etrafında dönmekle bahtiyarım.
Sen bana nasıl sevinildiğini öğrettin
Sen bana kendime güvenmeyi öğrettin
Sen bana kendinden o kadar çok verdin ki,
Bir gün seninle karşı karşıya gelmek zorunda kalırsam
Bu, “ bak artık senin kadar oldum ” değil,
Belki şöyle bir anlam taşıyacak :
" Bana kendinden niçin bu kadar çok verdin
Artık neyin var ? ” Bunu anlamam için,
Seninle belki de savaşmam gerekecek.
Ben Babamın arabasında yanına otururken çekinirdim,
Her an tokadı suratıma inecek sanırdım.
Babam bana bir çeşit düşmandı, biliyormusun ?
Hayır, kendini ne kadar da zorlasan anlayamazsın
Çünkü sen önce bir kız değilsin
Ve senin Baban sana düşman değildi
Senin de bana düşman olmadığın gibi.
Babam beni hep bir hasta gibi görürdü
Bir orospo olacağıma inanırdı.
Biliyormusun, bunu ondan ne kadar sık duydum
Kendimi daha iğfal edilmemiş bir dul sanıyordum.
Hep bir orospo olarak hayal ederdim geleceğimi
O, bana alçaklığı öğretti,
Yalancılığı, korkaklığı, art niyetin gizliliklerini öğretti
Ve ondan duyulan iğrençlik hazzını...
Babam bana şeytanca şeylerden zevk olmayı öğretti !
Şimdi bile onu rüyâmda gördüğüm zaman,
Çoğu kez korkuyla bağırarak uyanıyorum.
Onun yüzünden evimi çok genç yaşta terk ettim
Bir gün, bir yerde ansızın karşıma çıkıverirse
Ve o keskin sesiyle bana bağırırsa
Mutlaka ölürüm !
Bu düşünceler aklıma geldikçe, korkularım
Bir jilet keskinliğiyle
İki kaşımın ortasına yaklaşiyor,
Başımı koparacaklarmış gibi korkuyorum.
Her kesten, her şeyden korkuyorum
Sana inancımı sarsma
Beni öldür, döv, sat, tek yanlız bırakma. ”

O söylemişti, ben dinlemiştim
O benim yanımda büyük bir değerdi
Neden ? Bilmiyorum.
Öksüz olduğu için mi bana yakındı
Yoksa bana inandığı ve bana güvendiği için mi ?
Aramızda büyük bir aşk mi gizliydi yoksa
Bunca zaman sonra bir açiklama yapmam zor
Onu sevmiştim. Ulu Tanrım, bana burnumun ucunu göstermedin!
Onun zavallılığı, itaatkârlığı, güzelliği ve sevgisi
Onun teni, sevişmesi, onun yeminleri, her şeyi
O, her davranışıyla yalanclığını gizleyebiliyordu.
Kendısine hem babası, hem arkadaşı olmamı istiyordu.
Nasilsa, hiç diretmeden o ne istediyse ben hep o oldum.
Onun kadar da ben öksüzdüm
Bu ülkede bir yabancı oluşumdan mı, bilmiyorum
Biz, biribirimize yaslanarak her şeye dayanıyorduk.
Onun cömertçe kendisinden verdiği şey
Benim – kısaca- muhtaç olduğum şeydi !
O gün, daha o saat, arabamızı bir ağacın gölgesine çektik
Ve oracıkta saatlerce seviştik...

-III-

Arabayı tekrar o sürdü
O büyük alanda bir kaç kez daha tur attık.
Derken sahaya başka bir araba daha girdi.
İki araba için bile o saha yine çok büyüktü
Bir büyük gölde yüzen iki küçük yelkenli gibiydik..
Her bir arabanın yolu ayrıyken
Sabrina birden bire sahanın ortasına döndü
Ve arabayı öteki arabanın arkasından sürdü !
Onu ihtar ettim,
Yolunu değiştirsin istedim
Beni hiç dinlemedi
Ve öndeki arabanın arkasına bindiriverdi.

Olan olmuştu artık
Bir şey diyemedim, onu üzmek istemedim.
Ağladi...ağladı... müthiş korkmuştu !
Diğer arabadan bir adam indi
Sabrina’yı aşağı indirdi.
Korkudan konuşamıyordu bile
O zaman devreye girdim ve şöyle dedim :
"Beyefendi, araba benim, onun ehliyeti de yok, sigortasi da."
Öyle ya, nasıl izin verdimse öyle de korumalıdım.
Benim arabamın önü darmadağın olmuştu
Kırılan parçalar her yana savrulmuştu.
Kağıtlarımı, ehliyetimi istediler, verdim
" Buyrun, hepsi burada " dedim.
Bütün bunlara sebep olan Sabrina
O gün bir çocuk gibi ağlamıştı
Ve her şeyi ödeyeceğine yeminler etmişti.
Ona o gün bile öz Babası gibi kaba davranmadım
Bir tek acıkelime kullanmadım.
Mühim değıl, dedim, olan oldu
Sanki mahfolan ben değildim de oydu.
Diğer arabadakiler yazdılar, çizdiler
Daha sonra arabalarına binip sürdüler.
Onların arabalarına pek bir şey olmamıştı
Biz Sabrina’yla arabamızın başında kalakaldık
Ne yapacağımızı kararlaştıramadık.
Derken bir adam geldi ; sakallı, şişman, efendice
“ Adım Günter, ben her şeyi gördüm ” dedi usluca.
Olayı park ettiği yerden görmüştu
Ve bize yardım etmek için gelmşti
Sabrina’yı onun yanına verdim
Halat almaları için bir yerlere gönderdim.
Geceydi, soğuk ve karanlıktı, tenhaydı her yer
Bir kaç saat içinde halat bulup gelebildiler.
Günter’in arabası küçücüktü,
Benim yaralı koca arbamı
Kilometrelerce çekip bir benzinliğe götürdük.
-O adama minnettarım-
Ertesi gün tekrar geldi
Arabasıyla bizi köşe bucak gezdirdi
Her bir parçayı ayrı bir yerden aldık,
Bir hafta kadar tamiratla uğraştık.
Ödediğim paralar arabamın yeni fiatını buldu
İşte, “ Küçük mahkeme ” diyorum ya, olay buydu.

Ben aylardır bu olayı kapanmış biliyordum
Meğerse arabanın içinde bir kadın hafif yaralanmış
Olay bir kaç gün sonra anlaşılmış ;
Beni mahkemeye vermişler.
İlk defa o gün duydum ve şasırdım
“ Sabrina yaptı ” demek zorunda kaldım.
Arabada olanlarla Sabrina’ya davetiyeler gönderildi
Hapishanede benim yerim zaten belliydi.

Koridora girdiğim zaman, biri kız biri erkek
İki kişinin oturmakta olduklarını gördüm
Yüzleri bana pek yabancı değildi
Derken Sabrina da yanlarına geldi.
Duruşma salonuna önce ben alındım
O gençlerin şahitler olduklarını da o zaman anladım.

-IV-

Hakim bana sordu :
" -Hâla Sabrina’nin arabayı kullandığını söylüyormusun ? ”
" -Evet efendim. "
“ -Peki oturun. Birinci şahit çağrılsın ! ”
İki kişiden biri (erkek olan) içeri girdi.
Hakim sordu ona da:
“ -Sen ikinci arabanın sahibimisin ? ”
" -Evet efendim. "
“ -Bu adama iyi bak, onu tanıyormusun ?
Arabasını bir kadın mı, yoksa o kendisi mi kullanıyordu ? ”
“ -O kendisi kullanıyordu. ”
" -Eminmisin ? "
" -Evet efendim. "
“ -Peki, teşekkür ederim. İkinci şahit gelsin. ”
Genç adam Sabrina’nın yanına döndü.
İkinci şahit, genç kadın geldi.
Ha
kim ona da şunu sordu :
" -Sizmisiniz arabada yaralanan ? "
" -Evet efendim. "
“ -Bu adamı tanıyormusunuz ? ”
“ -Hayır hiç görmedim. Çünkü o gün ben arabadan hiç inmedim. ”
O da dışarı çıktı.

Sabrina’yı çağırdılar.
Oturduğum yerde heyecandan duramıyordum.
Yaklaşık iki ay kadar önce
Buluşma yerimize polisleri getirmişti
Bir adım geri çekilip “ işte aradığınız adam ” demişti.
Oysa daha bir gün önce beraberdik
Geç saatlere kadar sevişmiştik.
Bir meydan dayağından kan içinde sıyrıldım
Ellerim kelepçeli doğru buraya getirildim.
O sinsi bir düşman, korkak
Babası, polisler ve O,
Sinsice kalbimden girip beni kuşatmışlar
Ben farkında olmadan bütün esir almışlar
Zafer onların !
Evet, onlardan korkmalıyım
Onların sılahları karşı konulmaz cinsten
Aşk ile maskelenmiş
Onun sözleri kılıçtan daha keskin
Onun kılıcı su verilmiş çelikten.
Halâ daha yediğim darbelerin yaraları var içimde.
Ve söylediği yalanların yankıları :
" Sev beni, koru beni,
Her kesten ve her şeyden Nezir,
Her durumda birlik olalım
Ta ki, birirmizden birimiz
Hayata gözlerimizi yumalım. ”
Bana hayatımda kimse böyle güzel şeyler söylememişti
Ve ben kimseye kalbimi o denli açmamıştım.
Şimdi ise, bin bir yerinden yaralar almış mağlup bir savaşçı
gibi, beni yeni yeni savaşların ortasına çekmek istiyorlar.
Nasıl söylemeliyim onlara, yorgun olduğumu ve uzaklarda beni
bekleyenlerim olduğunu...Ben artık yabancılıktan, gurbetten
ve hapishanelerden bıkmışım. Bu isimsiz iğrenç savaşlar,
kazansam da kaybetsem de bana haz vermiyor.

Sabrina elinde davet kağıdı ve ağzında sakızıyla içeri girdi
Geçip hakimin önünde durdu rahatça ;
Bana göz ucuyla olsun bir kez bakmadı
Hem konuştu hem sakızını çiğnedi küstahça.
Hakim, avokat, tercüman kadın, polis ;
Her biri şaşkın bakakaldı,
Hakim emir vermeden de ağzından sakızı çıkarmadı.
Arkada ben bir polisin yanında
İki büklüm, sessizce oturmaktaydım
Gözüm ve kulağım onlarda, kendim uzaklardaydım.
İlk sorusu Hakimin kulağıma şöyle geldi :
“ -İyi bak, bu adamı tanıyormusun ? ”
O hiç bakmadan kısaca “ evet ” dedi.
Benimle bir yıldan fazla
Hep güzel şeyler konuşan bu Kadın
Şimdi acaba neler konuşacaktı?
Sarı bir etek, mor bir gömlek vardı üzerinde
Ayağındaki ayakkabılar
Halâ benim aldıklarımdı.
Ne kadar çirkinleşmisti Allahım !
Ne haince bir yüz ifadesi var,
Saçları kıvır kıvır, sarı sarı
İyice seyrekleşmişler.
Çökük yanakları, burnu, çenesi, alnı
Yağ içinde parlıyorlar...
Boynunun arkasında derin bir uluk farkettim
Annem, ense uluğunun düztabanlık gibi
Bir uğursüzluk belirtisi olduğunu söylerdi.
Kulakları şimdi kucaman olmuş
Yanlara açılıyorlar.
Meğerse o eski düz saçları
Benden ne çok şey gizlemişler...
Eskiden içinde aşkın soluk aldığı bu insan
Şimdi hiç bir anlam taşımaksızın
Karşımda bomboş duruyor.
Öylesine zayıflamiş ve gereksiz yere uzun ki,
Sırtında beliren kamburun farkına değil
Habire öne eğiliyor ;
-Belki de böylece kısaldığına inanıyor-
Ne garip Tanrım !
Ne garip şimdi O!
Gözlükleri ninelerinki gibi
Burun kemiğinin üzerinde asılı duruyor.
Bacakları da dizden çarpıkmış, farketmemişim
Parmak uçları biribirine değiyor.
Ben ne körmüşüm meğer !
Şimdi her şey apaçık gözüme görünüyor.
Aşık Veysel’i hatırladım
Onun şu beytini içimden tekrarladım :
“ Güzelliğin on para etmez
Şu bendeki aşk olmasa ”
Ben, gören kör !
Bu hain insanı nasılda çözememişim !
Babası onu bana karşı satın almış
Onu herhalde kendine göre yeniden ayarlamış.
Eminim onun kalbinin yattığı yerde, şimdi
Bir kara taş, kafasının içinde ise
Beyin yerine bir kocaman sünger yatıyordur.
Bu süngeri avuçlarına alıp iyice sıkmışlar
Onu tamamen bensiz bırakmışlar.

Daldığım hayâl dünyasından
Hakimin sesini yine duyarak uyandım:
“ -Sen onun arabasıyla kaza yapmışsın, doğru mu bu ? ”
Cevabını heyecanla bekledim, biraz durakladı,sonunda
“ -Hayır efendim ” dedi.
“ -Nasıl olur, neden O sana yalan söylesin ? ”
" -Biz gerçi o yerde çok araba sürdük,
Fakat kazayı yapan O, biz gördük. ”
" -Siz mi ? Kimler ? "
“ -Ben ve dışardaki şahitler.. ”
“ -Fakat o şahitler öndeki arabanın içinde değilmiydiler,
Kazayı nasıl görmüş olabilirler ? ”
“ -Hakim bey, ben doğruyu söylüyorum,
Ve size arabayı Nezir kullandı diyorum.”
Bu cevaba Hakim pek inanmadı
Bana dönerek, “ siz ne diyorsunuz ? ” diye tekrarladı.

-V-

Ben infilak etmek üzereydim
Ayağa kalktım
Ona doğru parmağımı uzattım :
“ -Bu kadın yalan söylüyor efendim ” dedim
Ve daha alçak bir sesle ilave ettim :
“ O, yalandan başka bir şey bilmez çünkü... ”
Her kes beni dinledi
Yüzümün ifadesi inanılacak gibi değildi !
“ -Sabrina ! ” dedim, öz babası gibi keskin bir sesle
“ İşlediğin suçların sınırı yok
Arabamı, evimi, lokalimi sen sattırdın
Beni hapislere sen attırdın.
Sen ve Baban, sizler zorba davacılarsınız
Hürriyetimi çalmanız yetmedi, paramı da siz çaldınız
Ve beni sınır dışına attırdınız.
Bu hücreler, hapishaneler benim yerim değil
Bunlar hep sizin planlarınız
Sizin yeriniz en karanlık hücrelerdir !
Beni şimdi olmadık şeylerle suçluyorsun
Yalanlarınla otoriteyi etrafına topluyorsun
Sen ki bir yıl benimle yediğimi içtiğimi paylaştın
Ne yaptıysan aklı başında yaptın
Senin yaptığın iğrençliktir
Bir insanın inançlarını ve duygularını sömürmek
Parasını çalmaktan daha az kusur olmamalı
Sen bir gün benim kaderimi ve acılarımı taşımalısın
Suçsüz yere yattığım hücreleri sende tanımalısın.
Sığınabileceğin bir yer yahut bir insan
Senin saadetin, menfaatlerinin ve çıkarlarının olduğu yerdir.
Bir tek senin keyfine dokunmasınlar
isterlerse dünyayı yaksınlar.
Unutma, sen bir başkasına sığıntı olduğun gün
Bugün ki sahiplerini de
Beni zehirlediğin gibi zehirleyeceksin !
Senin evin bir çöle konmalı
Senin arkadaşların yılanlar olmalı
Koca sahrada seni adım adım arayacağım
Sen bendeki en büyük inancı yıktın
Bir kuleyi devirdin.
Seni yargılayacak bir mahkeme yok sanıyorsun
Yanılıyorsun !
Her kuvvetli ve zalim gibi senin de taraftarların çok
Kendi ülkende olmanın avantajlarını yaşıyorsun
Seni bir yılan şeklinde resmedeceğim !
Seni bütün zamanlara şikayet edeceğim !
Benim için inanılması zor olan kötülükleri
Sen yaparken zevk alıyorsun
Senin yalanların bir güneşi söndürdü
Ama artık kimseyi inandıramayacaksın 
Ve dilerim hakkettiğin cezayı alacaksın!”
Biraz durakladım ve Hakim bey dönerek :
" - Hakim bey, dedim, özür diliyorum
Üçüncü bir şahit daha var, adı Günter
Onun da mutlaka dinlenmesini istiyorum.
Bu kadın dışardaki şahitleri kandırmış
Bu kadın kandırmak için yaratılmış. ”
Gözlerimde iki damla yaş yerime oturdum.
Sabrina, rezil olmuştu
Tutuklu olan bendim fakat yıkılan sanki oydu
Yine de “ Kazayı O yaptı !” diye tutturdu.
Ne ona ne şahitlerine kimse inanmamıştı,
Yalan söylediklerini her kes anlamıştı.
Hakim mahkemeyi süresiz erteletirken
Günter’in getirilmesi istendi.
Biz genç polisle yeniden yola koyulduk
Mahkemeyi o da yanıbaşımda izledi
Hapishaneye varmadan bana şunları söyledi :
“ Nezir, suçsuzluğuna inandım
Ben hakim olsaydım seni bu gün serbest bırakırdım
Hepsi de bence suçsuzluğuna inandılar bu gün.
Üzülme, çok geçmeden dosyan yeniden incelenecek
Ve sana özgürlüğün geri verilecek.”

27/6/1982

1.ci sayfaya dönmek için tıklayın