Şiirler

önce

sonra
                                                                                                                                                                          27/05/1982

    HIRIT ' TE  AY  TUTULMASI

   Üç günden beri Hirit'teyim. (Yeni adı Çökekyazı) Bu köyde beni şahsen olmasa da ismen herkes tanıyor ve benimle çok ilgileniyorlardı.

   Çökekyazı, çevre köylere oranla oldukça büyük. Üç mahallesi var. Ağalar, Kırmanclar ve Gülezerkan. Yakın akrabam ve Cemile teyzemin kocası olan Kâmil Ağa on üç seneden beri bu köyün muhtarlığını yapıyor. Akrabalarımın hemen hemen hepsi bu mahallede toplanmış. Hiç bir köyde bu köyde rastladığım kadar güzel kıza rastlamadım. Gencecik, kapalı, güleç yüzlü, benzersiz kızlar. Bu köyden biriyle evlenmeyi doğrusu çok isterdim.
   Bu dengesiz evliliğin nedenini belli etmeden araştırdım.Sebep şuydu: Teyzemlerin toprakları çok, çocukları da çok ama ikisi hariç diğerleri çalışacak yaşta değiller. Güneş on beş,
İkram on dört diğerleri hep on yaşından küçük çocuklar. Acele iş yapabilecek biri gerekiyordu. İkram'a denk gelen birini gelin gatirselerdi şayet; bu evdeki - zaten gereginden fazla olan- diğer çocuklardan biri gibi olacaktı. Bu gibi durumlarda evlenecek olan çocukların anne ve babalarının isteklerine uymaktan başka - ne yazık ki - seçenekleri yok

Şimdi bize ait olmayan evimizi gösterdiler bana. Köyün ortasında Halamla Teyzemin evlerine yakın bir yerdeydi. Halâ bizim oturduğumuz zamandaki gibi. Yalnız üzerine bir kat daha çıkmışlar. Hemen yanında büyük baş hayvanlarımızı koyduğumuz bir ahır ve bir de samanlığımız vardı. Dedelerimin evlerinin harabeleri ise karşı mahallede. Yerle bir olmuşlar. Üzerlerinde bir koca armut ağacı ve otlar bitmiş. O harabeler halâ Babamın malı. Küçük bir derecikteki kavaklar da bizimmiş. Köyde o harabelerden ve kavaklardan başka hiç bir varlığımız yok. Babam nedense onları elinden çıkarmak istemiyor. Bir gün niyeti buraya geri dönmek belkide…Ayrıca ÇÖKEKYAZI ile BOZTEPE arasında KIRMIZITEPE adıyla anılan dağdaki bir keklik siperi de yine Babamınmış. Bu yörede en çok keklik avlanabilen yer orası diyorlar.

Ay tutulduğu gece Hirit'teydim. (Çökekyazı) Köylülerin inancına göre , ermiş bir insan öldüğü zaman ay tutulurmuş. Teyzemlerin kapısının önüne oturdum ve Ay'in karakmasından aydınlanmasına kadar bütün safhalarını dikkatle seyrettim. Gökte olup bitenler yerde olup bitenler kadar tuhafıma gitmedi. Otomatik tüfekler patlatılıyor, ezan okuyanların sesleri biribirlerine karışıyor, bütün evlerde dualar ayetler okunuyordu. Dağnaki çobanlar bu olaydan daha çok ürkmüştü. Avazları çıktığı kadar "Imdat! Imdat!" diye bağırıp köylüleri yardıma çağırıyorlardı.

Oysa Hirit'in en yakın komşusu olan İZ köyünde o gece muhtarın oğlunun düğünü vardı.

Tatlı davul sesleri, Afrika yerlilerinin mesaj ileten tam tam sesleri gibi her yana yayiliyor, Hirit'li köylülerin tövbe eden, ayetler ve ezanlar okuyan seslerine karışarak dağlarda yankılanıyor, gece insanı büyülüyordu. Buna yaprakların hışırtısını,su sesini, hayvanların böğürtülerini de ekleyince kuru gürültü, eşsiz, orkestramsı bir ses âhengine dönüşüyordu.

Hiritliler o gece ayın sadece onların köyünde karakdığına inanıyorlardı bana kalırsa. O gece saat sabah dörde kadar uyumadım. Teyzemin üçüncü büyük kızı Güneş de benimle birlikte o saate kadar uyumadı. Beraber oturduk. Anne ve babasiyla, kendisinden küçük dokuz kardeşi çoktan uyumuşlardı.

Sabah erkenden kalkması gerektiğini bildiğim için bir kaç kez ona gidip yatmasını söyledim. Ama razı edemedim. Şöyle cevap veriyordu bana: "Annem onun yanında otur, yanlız bırakma ayıp olur, dedi, sen yatınca ben de gidip yatacağım. " Oysa o gidip yatsaydi ben de gidip yatacaktim. Yanımda durdukça yatasım gelmiyordu. Türkçe bilmediği için sadece kürtçe konuştup anlaşabiliyorduk. Onların misafir odalarında benim için en güzel yatağı, en güzel çarşafı, en iyi yorganı hazırlamıştı. O gece neler neler konuşmadık… Güneş sanki bana aşık olmuştu. Ona, -içinden geçenleri en iyi hissettiğim bir anda- şöyle karşılık verdim: "Şayet Sevim'i tanımadan önce seni tanımış olsaydım o zaman seni sevmem mümkün olurdu. Ama sen hem daha çok gençsin, hem de bugün biz Sevim'le geri dönülmesi imkânsız bir noktadayız. O zaten çok üzgün, seni de üzmek istemiyorum. Boşuna umutlanıp kendini üzmeni istemem. Çok iyi ve çok güzel bir kızsın, seni kandırmak istemiyorum." Gözleri doldu. Biribirimize çok yakın oturmamiza rağmen ona dokunmaktan çekiniyorum. Teselli etmek için bile olsa…Istanbul'da ögrendiğim şeylerin bu köyler için geçerli olmadığını çok iyi biliyorum. Bunlar benim canlarım.

Ertesi sabah şafakla birlikte uyandık. Ben Düzköye dönecektim. Güneş de yengesiyle birlikte o sabah Hamdin dayımın hanımı hastalandığı için ona yardım etmeye geleceklerdi.

(Tütün toplamak için) Bir kamyon sırtında Tatik düzü kahvesine kadar geldik. Oradan da yürüyerek köye çıktık. Akşama kadar bir çok defa onların yanlarına gelerek oturdum. İşlerini bitirip akşam geç vakit Hamdin dayımla birlikte yürüyerek köylerine döndüler. Güneş hep onların arkasında yürüdü ve gözden kayboluncaya kadar bana hep el salladı…

1.ci sayfaya dönmek için tıklayın